Platon’a Göre Kaç Evren Var? Sosyolojik Bir Perspektiften İnsan ve Toplumun Çok Katmanlı Dünyası
Giriş: Toplumun Katmanlarını Anlamaya Çalışan Bir Gözlemcinin Notları
Bir sosyolog için her toplum, görünenden çok daha derin bir yapıya sahiptir.
İnsanlar yalnızca fiziksel bir dünyada değil, düşüncelerin, değerlerin ve ilişkilerin iç içe geçtiği birçok evrende yaşar.
Platon’un felsefesinde yer alan “evren” kavramı da, bu çok katmanlı yapıyı anlamak açısından oldukça zengin bir düşünsel çerçeve sunar. Platon’a göre bir değil, iki evren vardır:
Biri görünür (duyulur) evren, diğeri ise düşünülür (idealar) evrendir.
Ancak bu ikilik, yalnızca felsefi bir ayrım değildir; toplumsal düzende, cinsiyet rollerinde ve kültürel pratiklerde de kendini tekrarlar.
Bugün insan ilişkilerini anlamak için Platon’un bu “iki evren” düşüncesine yeniden bakmak, toplumun görünmeyen dinamiklerini çözümlemek için eşsiz bir fırsattır.
İki Evren: Görünen Dünyanın ve Anlamın Çatışması
Platon’un düşüncesine göre duyularla algıladığımız dünya, sürekli değişen, yanıltıcı bir dünyadır.
Bu dünya, toplumun yüzeyinde gördüğümüz roller, statüler ve davranış kalıplarına benzer: değişken, kırılgan ve biçimsel.
Buna karşılık idealar dünyası, kalıcı, değişmez ve özsel bir evrendir.
Bir sosyolojik gözle bakıldığında, bu iki evrenin izlerini toplumsal hayatta açıkça görmek mümkündür.
Toplumun “görünür dünyası” yasalar, gelenekler ve normlarla şekillenirken, “idealar dünyası” insanın adalet, eşitlik ve anlam arayışında kendini gösterir.
Bu iki evren, tıpkı birey ve toplum gibi, birbirini sürekli biçimlendirir.
Toplumsal Normlar ve Görünen Evren
Platon’un “görünür evreni”, sosyolojik olarak normların ve davranış kalıplarının hâkim olduğu bir toplumsal sistemle örtüşür.
Toplumsal normlar, bireyin kimliğini, rollerini ve sınırlarını belirler.
Bir erkekten güçlü, üretken, karar verici olması beklenir; bir kadından ise duygusal, empatik ve ilişkisel davranması.
Bu durum, Platon’un “duyulur dünya”sında yaşanan geçici görünümlerin bir yansıması gibidir.
İnsanlar çoğu zaman bu rolleri “gerçek kimlikleri” sanır, tıpkı mağaradaki insanların gölgeleri gerçek zannetmesi gibi.
Oysa bu roller, yalnızca toplumsal bir uzlaşıdır; kalıcı değildir, tarihsel koşullara göre değişir.
İlişkisel Evren: Kadınların Bağ Kurma Gücü
Toplumsal yapının en dikkat çekici yönlerinden biri, kadınların genellikle ilişkisel bağlar üzerinden toplumsal varlık kazanmalarıdır.
Platon’un “idealar dünyası”nı düşündüğümüzde, kadınların bu bağ kurma gücü, görünüşün ardındaki anlam arayışıyla benzerlik taşır.
Kadınlar, duygular, ilişkiler ve topluluklar üzerinden toplumsal sürekliliği sağlarlar.
Bir annenin çocuğuna, bir kız kardeşin ailesine, bir dostun arkadaşına duyduğu bağlılık — tümü görünmeyen ama varlığı derinden hissedilen bir sosyal evren yaratır.
Bu evren, Platon’un idealar dünyasına benzer biçimde, görünmeyenin sürekliliğini taşır.
İlişkisel evren, toplumun duygusal belleğidir.
Yapısal Evren: Erkeklerin Kurduğu Düzen
Erkeklerin tarih boyunca üstlendiği yapısal roller — yönetim, üretim, karar alma — toplumun görünen yüzünü biçimlendirir.
Bu alan, Platon’un “duyulur dünyasına” benzetilebilir; çünkü biçimsel, düzenli ve güç temellidir.
Ancak bu düzen, kendi içinde kırılgan bir denge taşır.
Toplumsal yapının devamı için hem yapısal (erkek egemen) hem de ilişkisel (kadın merkezli) evrenlerin birbiriyle uyum içinde olması gerekir.
Tıpkı Platon’un iki evreninin birbirini tamamlaması gibi, toplumsal yaşam da hem somut yapıya hem de soyut bağlara ihtiyaç duyar.
Kültürel Pratikler ve Toplumsal Denge
Kültür, bu iki evren arasındaki geçiş alanıdır.
Bir toplumun sanatı, dini, dili ve gelenekleri, görünür ile görünmeyen, beden ile ruh arasındaki köprüyü kurar.
Bir halk dansı, bir atasözü, bir yemek ritüeli — hepsi görünür biçimde yaşanır ama görünmeyen anlamları taşır.
Bu anlamda kültür, Platon’un “idealar evreninin” toplumsal izdüşümüdür.
Bir toplumun gerçekliği, yalnızca binalarında ya da yasalarında değil; onun görünmeyen değer sistemlerinde, yani kendi “ikinci evreninde” yaşar.
İki Evren Arasında Birey
Platon’un felsefesinde insan, bu iki evrenin kesişiminde yer alır.
Sosyolojik olarak birey de böyledir: Bir yandan normlarla biçimlenir, diğer yandan anlam arayışıyla o normları sorgular.
Bir insan hem sistemin bir parçasıdır hem de onu değiştirme potansiyeli taşır.
Bu ikilik, toplumun canlı kalmasını sağlar.
Bir evren düzeni korurken, diğeri yeniliği taşır.
Sonuç: Platon’un Evrenleri, Toplumun Aynaları
Platon’a göre iki evren vardır:
Biri görünür, biri görünmeyen.
Ama sosyolojik açıdan bakıldığında, bu iki evren toplumun kendisinde yaşamaya devam eder.
Biri yasalar, roller ve yapılarla; diğeri duygular, ilişkiler ve kültürel değerlerle var olur.
Toplum, bu iki düzey arasında denge kurdukça gelişir.
Bir evren çok baskın olduğunda —örneğin yapısal güç ilişkileri duygusal bağları ezdiğinde— toplumsal denge bozulur.
Belki de Platon’un iki evreni, aslında her birimizin içinde yaşadığı iki toplumsal dünyadır:
Biri görünür rollerimiz, diğeri içsel anlamlarımız.
Okuyucular, siz hangi evrende yaşıyorsunuz?
Yorumlarda, kendi toplumsal deneyimlerinizde bu iki dünyanın nasıl kesiştiğini paylaşın.